NOSTALJİ-RAMAZAN

Oruç tuttuğum ilk ramazanı hayal meyal hatırlıyorum. ‘’Sakın bir şey yeme’’ diye sık sık ikaz alıyordum annemden. İkindiden sonra da beni Nazlı Baba türbesine götürmüştü. O zaman oruç tutan bütün çocuklar türbeye götürülürdü. Şimdiki gibi elektrikli fırınlar olmadığı için evde yapılan kete ve çörekler fırınlarda pişirilirdi. Büyükçe tepsilerdeki keteleri başımızın üstünde fırına götürüp, iftardan sonra da gider alırdık.

Recep Yazıcı’nın eczanesinin, 5-6 dükkan doğusunda büyükçe bir fırın vardı. Bu fırının hamur yapılan bölümünde de kadayıf dökülürdü. İftardan sonra da gider alırdım. Bu fırının 2-3 dükkan doğusunda Tortum’lu Mehmet amcanın pestil dükkanı vardı. Ekşi pestilden şurup ve komposto türü şeyler yapılırdı. Dükkanında her şey vardı.. Kurutulmuş dut, açma (aşma) köme, ceviz, kızılcık vs. Kendi haline bir adamdı. Soluk lacivert rengi kalınca paltosunu yazın bile çıkarmazdı.

Kadıoğlu mağazasının (O zaman Mustafa Çiftçi’nin bakkal dükkanı vardı.) önünde Osman amca ters çevrilmiş ev tipi çamaşır selesine iliştirilmiş horoz şekeri satardı. Daha sonraları mantar tabancası kapsülleri ve çat-pat da satmaya başladı. İnce demir tel yuvarlak şeklinde bükülüp iki ucuna bu mantar yerleştirilirdi. Giden bir kişinin arkasından atılıp patlatılırdı.

Yoldan geçenlerin üstüne gizlice dükkan bacasından kova ile su dökmek moda haline gelmişti. Bir keresinde de yanlışlıkla; belediye binasından çıkarken, İhsan Toraman'ın üzerine bir kova su dökmüşlerdi. İftar saatinde, kaleden top atılırdı. Kapıya çıkıp kaleye bakardık, topun sesini duymadan içeri girmezdik. 

Mahallede herkes gibi bizim de kazlarımız vardı. Ramazan gelmeden çoğusunu keserdik. Kaz eti genellikle sahurda yenirdi. Arefe günü iftardan sonra; mahallenin büyükleri veya tanıdıklar, bacadan sepet sarkıtarak arafalık isterlerdi. Bu kişiler kesinlikle konuşmazdılar ve sepete bağlı zil sesi ile geldiklerini belli ederlerdi. Saime abla geldiğini –teeeccal- diyerek belli ederdi. O’nun sepetine börek çörek konulması adettendi.

Ramazan ayında, evimizde hatimi Abdullah Orhan okurdu. (Müftü Kamil Efendi’nin oğlu.. Abıli Hoca) Şimdiki pasajda bulunan Mindivanlı camisinde imamlık yapardı. (1) 

İftara yakın zamanda hepimiz sofra başında beklerdik. Erzurum radyosu; son dakikalarda ilahi veya ney çalardı. Ezan vaktinde, müziğin sesi yavaş yavaş azalır ve spiker şöyle derdi: ‘’Sayın seyirciler Erzurum için iftar vakti, saat….’’. Babam bu anı heyecanla beklerdi ve hemen elini kaşığa götürürdü.. Daha iftara 2-3 dakika varken radyonun sesini yavaşça kısardım. Babam tam kaşığı eline alırken birden radyonun sesini açardım..

DİPNOTLAR:

1-Ramazan ayında her gün ikindi namazından evvel dini sohbette bulunurmuş , hocamız.. Hasankale’nin eşrafı da en ön safta otururmuş, her zamanki gibi. Bir gün zekatı anlatırken, kimlere farz konusunu şöyle izah etmiş. ‘’Ey cemaat; zekat, şu ön safta oturan k… hepsine farzdır…….’’