Evimizin yanında çocukları olmayan bir akrabamız vardı. Babaanne ve Kazım dayı derdik. Kazım dayı akşam çarşıya gidince (Sınger, dikiş makınaları ve radyoları bayii.) babaanne bize gelirdi. Kazım dayı gece eve döndüğünde bizim cama vururdu.. Babaanne, ''Ahan Caniko geldi.'' der ve hemen toparlanır, biz de kapısına kadar götürürdük. Babaanne geldiğinde, hekat (masal)anlatmasını söylerdik. Önce biraz nazlanırdı, biz çok ısrar edince dayanamaz başlardı. ''Bir varmış bir yokmuş, Allah'ın kulu çokmuş.. Periler ülkesinde bir Padişah.......'' Arada bir reklama girip annemla sohbet ederdi. Bazen de bir su verin derdi. Su getirmeya giderken, ''Sakın anlatma'' derdik. ''Gökten üç elma düşmüş, biri anlatana....'' diyerek hekatı bitirirdi. Bir keresinde de okuldan geldiğimizde, babaanne eline kaynar su dökmüştü, çok üzülmüştük.
Şimdiki Aziz Kara'nın yanındaki kırtasiye dükkanı; Cemal ve Sıtkı Gözeler'in, sağında solunda vitrin bulunan biri sabit olmak üzere iki kapısı olan gazete dükkanıydı. Dükkana girip sağa yöneldiğinizde gazetelerin konulduğu uzunca bir tezgah vardı. Tezgahın hemen yanında üzerine mecmuaların konulduğu büyükçe bir masa vardı. Dükkanın son kısmında ise duvarda resimlerin asılı olduğu ve sobalı küçükçe bir oda vardı. Dükkanın tabelasında; zorlukla okuyabildiğimiz, büyük harflerle yazılmış '' 56 veya 5-6 kardeşler'' yazısı vardı.
Öğleden sonra, saat 13'den sonra gelen posta treni gazeteleri getirirdi. Bazen de kış günleri tren gelmezdi. Bir keresinde 15 gün gazete gelmemişti. Posta treni, pancar şirketinin oradaki cendereye giderdi, su almak için. Bir kızakla gazeteler almaya gidilirdi. Çok kere ben de giderdim, Murat, Yıldırım bazen Cahit abi de gelirdi. Her bir gazete mecmua ayrı ayrı kağıtlara sarılıp yapıştırılmıştı. Üzerinde ise GAMEDA (Gazete mecmua dağıtım..) yazısı ve gazete adı ile adedi yazılıydı.
Dükkana geldiğimizde, dükkan kapısı kapatılırdı. Gazete ruloları, bıçakla açılıp abone numaraları yazılırdı. Sıtkı Gözeler, siyah ebonit gözlüğünü takarak abonelerin isim ve numaralarının olduğu kartondan karteleyi eline alıp gazetelere numara verirdi. O karteledeki yazı ve rakamları nasıl okuduğu benim için bir muammadır.. Her ihtimale karşı bazı gazetelere numara yazma işlemi bittiği halde iki üç tane fazla koyardı. Aboneli gazeteler sol tarafına, abonesizler sağ tarafına olmak üzere yerleştirirdi. Gazeteler ikiye katlanarak tezgaha yerleştirilirdi. Sayısı az olan gazeteyi katlamak kolaydı ama sayısı çok olan gazeteyi U şeklinde katlayıp tezgaha koymak biraz zordu.
Bütün bu işlemler yaklaşık yarım saat sürerdi. Kapı açıldığında, numarasını söyleyen gazetesini alıp giderdi. Hürriyet (Erol Simavi) , Tercüman (Kemal Ilıcak) , Milliyet (Ali Naci Karacan), Ulus, Cumhuriyet (Nadir Nadi), Yeni İstanbul, Akşam, Günaydın ve Gün, (Haldun Simavi), Son Havadis, Adalet, Dünya (Nezih Demirkent), Bugün, .. hatırlayabildiklerim.
Şimdiki gazetelerle mukayese etmemek lazım. Bu gazeteler ofset değildi ama çok kaliteliydiler... Elle diziliyordu ve müthiş mürekkep kokardı. Gün gazetesi kokuluydu. (Boya kazanına esans katıldığından.)
Bizim eve Milliyet ( abone no: 14 ) (2), Hürriyet (Abone no: 42) (3), Günaydın (4) ve Yeni İstanbul gazeteleri hergün... Gün, Adalet, Son Havadis ve öteki gazeteler de bazen alınırdı. Her gün en az beş gazete eve gelirdi. Bütün evlerde; tabak, bardak, tencere koymak için raf (terek) vardı. Bu raflar her hafta temizlenip altına gazete sarılırdı. Gazete ihtiyaçları bizim evden karşılanırdı. Biriken gazeteleri de, her ay kasaplara satardım.
Gazete dükkanında, tezgahın yanındaki masaya da haftalık ve aylık dergi ve mecmualar konulurdu. Karaoğlan, Tarzan, Hey, Hayat, Ses, Tarih Konuşuyor, Tarih Mecmuası, Akbaba, Bütün Dünya, 1001 roman, Kıllıng , Doğan Kardeş, Kara Murat, Resimli roman, Cep foto roman, Salata, Ustura Kemal.. hatırlayabildiklerim. İadesiz satış olduğu için Tommix ve Texas satılmazdı. (5)
DİPNOTLAR:
1- Bütün evler tek katlı ve çatısız olduğu için, piknik bazen bacalarda da yapılırdı. (Sadece Cemal ve Sıtkı Gözeler'in evleri iki katlı ve çatılıydı.) Mezbahanın bahçesi, Hikmet Efendinin bahçesi ve Gözeler'e de gidilirdi.
2- Ali Naci Karacan'ın çıkardığı gazete. Haftanın her günü, çeyrek gazete ebadında ilave verirdi. Magazin, Sanat, Aktüalite, roman-foto, spor (Coşkun Özarı yönetiminde) ve pazar ilavesinde tam sayfa Bedri Koraman'ın çizip yazdığı espritüel tiplemeler vardı. Orta sayfanın sol alt tarafında, Suat Yalaz’ın çizdiği Karaoğlan vardı. (Babası Baybora, Bayırgülü ve Çalık yardımcı karakterlerdi. ) Bu ilavelerin hepsini babam saklardı.
Başyazarı Burhan Felek olup, Her hafta Abdi İpekçi’nin tam sayfa röportajı yayınlanırdı. Üçüncü sayfada, Olaylar ve insanlar başlığı altında Hasan Pulur yazı yazardı. Her sene Türkiye çapında bulmaca düzenlerdi. Ön eleme için dört haftalık 50x50 ebadında bulmacanın evde çözülüp gönderilmesi gerekirdi. Ayrıca liselerarası hafif müzik yarışması ve sanat müziği beste yarışması düzenlerdi.
3- Burla Birader’lerin; Amerika’dan ithal ettiği matbaaya –yasa gereği- izin verilmediğinden ücretini reklam karşılığı ödemek kaydıyla Sedat Simavi talip olur ve Hürriyet gazetesini çıkarır. Her şeyini ‘’Amiral gazetesi’’ dedikleri Hürriyet’e yatıran Sedat Simavi gazete baskıya verilip rotatifler dönerken cebinde kalan 50 lirayla rakı içmeye gider. (İrem Barutçu- Babıali Tanrıları)
Bir muhabir; haber için Girit adasına gidecektir. Sedat Simavi, babasının mezarına uğramasını söyler. Dönüşte, muhabir mezar bulamadığını, her tarafın dümdüz edildiğini söyler. Sedat Simavi ağlamaya başlar ve gazete logosuna ‘’Türkiye Türklerindir.’’ Cümlesini ilave eder.
Sedat Simavi ölünce gazete oğulları Erol ve Haldun Simavi’ye kalır. Haldun Simavi Amerika'da gazetecilik eğitimi aldığından, matbaayı tek başına yönlendirir. Gazetenin sağ üst köşesinde pay kuponu vardı. Bonus gibi, biriktirilince birtakım hediyeler alınabiliyordu. İkinci sayfa sağ alt köşede Sezgin Burak'ın çizdiği Tarkan karakteri vardı. 30 kupon karşılığı dayalı döşeli ev.. Yine kupon karşılığı roman veriliyordu. Bazen de 100 ünlü Türk veya 100 Türk büyüğü gibi ansiklopedik eserler fasikül halinde veriliyordu.
Faruk Geç’in yazıp çizdiği gerçek hayat hikayeleri tefrika ediliyordu. Hafta sonu verdiği Hürriyet Pazar extra ilavesinde (Bizimkiler, Pırtık, Alibey, Hüdaverdi.. Güngörmüşler, Şaban.. ve pipolu Detektif Nik karakteri vardı. Her ay, sayfa mizanpajı yenilenirdi.
Bir zaman sonra Haldun Simavi Günaydın gazetesine ekibiyle geçtiğinde, Hürriyetin tirajı düşmeye başlar. Kartal Demirağ olayı ve Heybeliada'nın 49 yıllığına kiralanması spekülasyonuyla beraber..Erol Simavi gazeteyi Aydın Doğana satar. (Fenerbahçe Orduevinde, Erol Simavi'nin Turgut Özal'a hitaben gazetemi satmama aracı ol % 10 komisyon vereyim lafı gündeme bomba gibi düşer. (İrem Barutçu- B.T.) Satıştan sonra Erol Simavi, İsviçre'ye yerleşir. Yakın zamanda cenazesi İstanbul'a geldi.
4- Siyah dikdörtgen zemin üzerine sarı büyük harflerle Günaydın gazetesi, ikinci sayfada Necati Zincirkıran'ın ''Düdüklü Tencere'' başlığı altındaki makalesiyle çıkıyordu. Son yarım sayfada Kıllıng, ondan evvelki sayfalarda da yine yarım sayfa Zortek ve Jim Maykıl resimli romanları tefrika ediliyordu.
5- Yapı Kredi Bankası'nın çıkardığı, tifdruk kağıda basılan Hayat mecmuası her hafta evimize gelirdi. Gemisiyle dünyayı gezen Sadun Boro'nun hatıraları, Lübnan iç savaşının resimleri, Vietnam savaşından trajedik manzaralar, arada bir Paris'e uçan Ajda Pekkan, Hikmet Feridun Es'in hatıraları ve daha bir çok sürükleyici haber, magazin.. Yerli romanlar da tefrika edilirdi. Orta sayfada ikiye katlanmış şekilde; futbol takımlarının resmi, tablo veya sanatçıların resmi verilirdi. Buna ilaveten; Doğan Kardeş, Hayat Tarih Mecmuası, Hayat Hayvanlar Ansiklopedisi dergileri de evimize gelirdi. Aynı yayınevi tarafından magazin ağırlıklı Ses ve Resimli Roman dergileri de çıkarılırdı.
Yusuf Ziya Ortaç'ın çıkardığı karikatür dergisi Akbaba, Cemal Kutay'ın çıkardığı Tarih Konuşuyor, Karacan Yayınlarından Hey (Türk ve yabancı pop müzik ağırlıklı dergi. Haftanın en çok satan Long-play'leri, müzik haberleri.. Her sayısında yerli-yabancı müzik topluluklarının büyükçe posterini verirdi.) , Nebioğlu Yayınlarından Bütün Dünya (Küçük defter ebatlarında bir dergi olup yazıları ''Science digest'' ten çevrilmiş dramatik yaşanmış olaylardan oluşurdu. ) dergi ve mecmuaları da evimize gelirdi.
İbrahim Hakkı İlkokulu'ndayken Metin Çakıcı Karaoğlan dergisi getirirdi. (Cadde tarafından girilince soldaki ilk sınıf. ) Teneffüslerde toplanırdık, Mustafa Karahan'ın etrafında... ''Okuyucularla başbaşa'' başlığı altında, okuyuculardan gelen mektupları ve cevapları okuması bitince ; ''Evet beyler film başlıyor'' diyerek heyecanlı bir şekilde okuyup izah ederdi. En son sayfada (Bobizoros-radyolu polisler) vardı.
YAKINDA: Kethuda mahallesi.
PEK YAKINDA: Saime Abla.
ÇOK YAKINDA: Arıkan Şenyurt
............
Özkan Koltukoğlu'nun petrol istasyonunda duran askeri aracın üzerine eşraftan .... çıkarak kalabalığa şöyle seslendi :Beyler, bayrak mı, yoksa sancak mı büyük?? Kalabalık hep bir ağızdan bağırdı ..... Daha fazlası ÇOK YAKINDA..