
KARAÇOBAN
Karaçoban ilçesinin tarihi M.Ö. 1400 yıllarına dayanmaktadır. Uzun yıllar İranlıların egemenliği altında kalmış, daha sonra Bizanslıların eline geçmiştir.
1071 yılında Selçuklu Sultanı Alparslan'ın Malazgirt savaşı'nı kazanmasıyla, Karaçoban Türk hâkimiyetine geçmiş, daha sonra tekrar İranlıların eline geçmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme döneminde Anadolu birliği sağlanırken, tekrar Karaçoban Türk hâkimiyetine girmiştir. Kısa bir süre Rus işgalinde kalan İlçe, işgalcilerin temizlenmesiyle vatan topraklarına katılmıştır Karaçoban doğal yapısı ve bitki ile iklimi itibarı ile tarihsel açıdan önemli sayılabilecek bir olaya sahne olmamıştır. Osmanlı imparatorluğu döneminde doğu illerinde Ermeniler ile Türkler bir arada yaşıyorlardı. 1917 Rus ihtilaline kadar bu durum devam etmiştir. I. Dünya Savaşı’nda doğu illeri rus işgaline uğramıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme döneminde Anadolu birliği sağlanırken, tekrar Karaçoban Türk hâkimiyetine girmiştir. Kısa bir süre Rus işgalinde kalan İlçe, işgalcilerin temizlenmesiyle vatan topraklarına katılmıştır Karaçoban doğal yapısı ve bitki ile iklimi itibarı ile tarihsel açıdan önemli sayılabilecek bir olaya sahne olmamıştır. Osmanlı imparatorluğu döneminde doğu illerinde Ermeniler ile Türkler bir arada yaşıyorlardı. 1917 Rus ihtilaline kadar bu durum devam etmiştir. I. Dünya Savaşı’nda doğu illeri rus işgaline uğramıştır.
1917 Ekim devrimi ile Rusya’nın doğu illerimizden çekilmesi üzerine Ermeniler de söz konusu yerleri boşaltarak Rus tarafına göç etmişlerdir. 1920’de yapılan anlaşma gereği, Rusya’nın Türkiye topraklarına yakın yerlerde ikamet eden Türkler, Ermenilerin boşaldığı yerlere yerleştirilmiştir.
İlk önceleri 16 ailenin yaşadığı bir köy iken şimdi yaklaşık 12,500 nüfusa sahip ve de 600 haneden oluşan bir konuma kavuşmuştur. Karaçoban’da belediye teşkilatı ilk defa 1966 yılında kurulmuştur. Karaçoban ilçesine bağlı 17 tane köy vardır. Bunların toplam nüfusu 20 bin civarındadır.
İlk önceleri 16 ailenin yaşadığı bir köy iken şimdi yaklaşık 12,500 nüfusa sahip ve de 600 haneden oluşan bir konuma kavuşmuştur. Karaçoban’da belediye teşkilatı ilk defa 1966 yılında kurulmuştur. Karaçoban ilçesine bağlı 17 tane köy vardır. Bunların toplam nüfusu 20 bin civarındadır.

UZUNDERE
Uzundere ilçesinin 3000 yıllık bir tarihi geçmişi olup, Uzundere İlçesi tarih içerisinde; Etiler, İskitler, Sakalar, Persler, Çoruh, Bulgarları, Doğu Romalılar, Suvarlar, Abbasiler, Sasaniler,Ardahan - Artvin Bağratlı Devleti Vaspurakan Krallığı, Selçuklular, Ata Beyler, Moğollar, Karakoyunlular, Akkoyunlullar, Osmanlı Devleti gibi millet ve devletlerin hakimiyeti altında kalmıştır, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı Devleti hakimiyeti altına girmiştir.
1883 tarihli Erzurum vilayet salnamesinde Uzundere nahiyesinin nahiye müdürü Şerif Ağa'dır.1.Dünya Savaşı'nda Rus işgali altına düşen ilçemiz halkı 1916 yılında Rusların ve onların silahlandırdıkları Ermeni Taşnak çeteleri zulmünden korunmak için Anadolu'nun batısına doğru Sivas, Malatya, Çorum, Tokat gibi illere göç etmişlerdir. Bu olaya tarihimizde muhacirlik denmektedir.
İşgaller üzerine Uzundere halkıda boş durmuyor. Dikyar'lı Hafız Mustafa Efendi yardım kampanyası açarak askerimize günlerce merkep sırtında erzak taşıyor. Yerli milisler vasıtası ile Ermeni çeteleri uzaklaştırılmaya çalışılıyor. Dikyar'lı Derviş Bey ve arkadaşları vasıtası ile düşman bölgemize sokulmamaya çalışıyor. Erzurum istikametinden gelen askerlerimiz sayesinde Uzundere ilçesi 16 Mart 1918 tarihinde Ruslardan ve Ermeni çetelerinin işgalinden kurtarılıyor.Eskiden Tortum ilçesine bağlı bucak merkezi olan Uzundere (Azort) 1987 yılındaki idari taksimatla ilçe olmuştur.

TORTUM
Tortum tarihi hakkında çeşitli kaynaklarda bilgiler mevcuttur. Selçuklular zamanında Saltukoğulları sülalesinden EBİ-İL Kasım oğullarından Tortum, Ilgan ve İmadettin Beylerin kazanın ilk sakinlerinden olması nedeniyle bu adı aldığı sanılıyor. Ayrıca Selçuklu dilinde Tortum bağlık ve bahçelik anlamına geliyor.
Tortum M.Ö.626-654 yıllarında tarihimize geçmiştir. Sakalardan sonra Lidyalıların eline geçen ilçemiz M.Ö.585 yılında yapılan Lidya Med savaşında Erzurum ili ile birlikte Medlerin hakimiyeti altına girmiştir. Medlerden sonra Pers Hükümdarı Derlus Tortumu ele geçirmiştir.
M.Ö.1. yüzyılda Romalıların elinde kalan İlçemiz M.S.979 yılında Bağdatlı Davit Bey’e devredilmiştir. İlçemiz 1018- 1036 yıllarında Türk hakimiyetine girmiştir.1828- 1829 Rus savaşı ile Erzurum düşman işgaline girmiş olup, 1876-1878 Osmanlı Rus savaşından sonra Tortum Rus istilasından kurtarılmıştır.
M.Ö.1. yüzyılda Romalıların elinde kalan İlçemiz M.S.979 yılında Bağdatlı Davit Bey’e devredilmiştir. İlçemiz 1018- 1036 yıllarında Türk hakimiyetine girmiştir.1828- 1829 Rus savaşı ile Erzurum düşman işgaline girmiş olup, 1876-1878 Osmanlı Rus savaşından sonra Tortum Rus istilasından kurtarılmıştır.
1917 yılında patlak veren Bolşevik ihtilali nedeniyle Erzurum’ dan geri çekilen Ruslar Tortum’u da boşaltmışlar, geri çekilirken bütün silah ve cephanelerini daha önce bölgemize yerleşmiş olan Ermenilere bırakarak saldırılarına zemin hazırlamışlardır.
Erzurum 13.Alaydan bir Tabur Tortum’a sevk edilmiş olup, ilçemiz 16 Mart 1918 tarihinde düşman işgalinden kurtarılmıştır.
TEKMAN
İlçenin kuruluş tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte 1517'de Osmanlı yönetimine katılmıştır. 1946 yılına kadar Hınıs ilçesine bağlı bir köy iken aynı yıl ilçe olmuştur.
Tekman ilçesi Erzurum'a 151 km. uzaklıkta olup, ilin güneyinde yer almaktadır. Yüzölçümü 2197 kilometrekare olan Tekman Bingöl ve Muş illerine komşudur. Rakımının 1800 metre olması nedeniyle yayla ve meralar geniş yer kaplamakta, kuzeybatısında Palandöken Dağı, kuzeyinde Kargapazarı Dağları, doğu ve güneydoğusunda ise Bingöl Dağı bulunmaktadır.
Türkiye'nin önemli akarsularından olan Aras nehri Tekman ilçesi sınırları içerisinde doğmaktadır. İklim olarak Doğu Anadolu'ya özgü karasal iklimin hakim olduğu Tekmanda yazlar serin ve kısa, kışlar ise oldukça soğuk ve uzun geçer.
Türkiye'nin önemli akarsularından olan Aras nehri Tekman ilçesi sınırları içerisinde doğmaktadır. İklim olarak Doğu Anadolu'ya özgü karasal iklimin hakim olduğu Tekmanda yazlar serin ve kısa, kışlar ise oldukça soğuk ve uzun geçer.
1997 nüfus sayımına göre ilçenin toplam nüfusu 32.950 olup bunun 6.047'si ilçe merkezinde, 26.903'ü ise köy ve mezralarda yaşamaktadır. İlçeye bağlı 68 köy ve bu köylere bağlı 54 mezra bulunmaktadır. Merkezde bir belediye teşkilatı ile 5 mahalle mevcuttur.
Tekmanda bir genel lise, bir Yatılı İlköğretim Bölge Okulu ve iki de ilköğretim okulu bulunmaktadır. Okuma yazma oranı % 80 olan ilçede bir de Halk Kütüphanesi mevcuttur.
Ekonomik hayatın tamamı hayvancılık ve buna bağlı tarımsal faaliyetlerden ibarettir. İlçe merkezinde Tuz İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı bir tuzla mevcut olup yaz aylarında bölgenin ihtiyacını karşılayacak kadar tuz üretimi yapılmaktadır.

Yapılan çalışmalar ve araştırmalar Şenkaya ve çevresinin çok eski tarihlerden itibaren iskan olunduğu, farklı devlet ve uygarlığın hakimiyet sahası içerisinde yer aldığı ya da bunlara ait çeşitli hareketliliklerden etkilendiğini ortaya koymaktadır. Bölge de bulunan çeşitli tarihi eserler ve ele geçirilen arkeolojik bulgular bu etkileri göstermesi bakımından önem taşımaktadır.
İlk dönemlerde Urartular’ın etki sahası içerisinde kalan ilçe daha sonraları Sakalar’ın bir kolu olan Taolar’ın yurdu olmuş, V. Yy da Kartli istilası ile Gürcistan sülalelerinin eline geçmiştir. Daha sonraki dönemlerde sırasıyla Kimmerler, Medler, Selefküsler, Arsaklı hakimiyeti altında kalacak ve Dayk Eyaleti sınırları içerisinde yer alacaktır. Roma, Sasani, Gürcü-Bizans çatışmalarında ise sık sık el değiştiren yerleşim alanlarında biri olacaktır ki zaman zaman elde edilen arkeolojik bulgular bu bilgileri doğrular niteliktedir.
1015 li yıllardan sonra 1071 e kadar doğudan gelen Türk akınlarına sahne olan Doğu Anadolu ve Erzurum gibi Şenkaya ve çevresi de bu hareketlilikten etkilenecektir. Selçuklu hakimiyetine girmiştir.
Şenkaya’nın Osmanlı hakimiyetine geçişi, günümüzde hemen her kaynakta yazıldığı ve birbirinin tekrarı bir yanlış şeklinde devam eden bilgilerde yer aldığı gibi Yavuz Sultan Selim döneminde değil, 1536-37 yıllarında Kanuni Sultan Süleyman döneminde olacaktır. Bu tarihten sonra Bardız merkez olmak üzere bir sancak ihtiva edilecek ve Erzurum Beylerbeyliği’ne bağlanacaktır.
Şenkaya, halk arsında 93 Harbi olarak da bilinen 1877-78 Osmanlı Rus Harbi sonrasında Evliye-i Selase içerisine alınarak savaş tazminatı olarak Ruslar’a bırakılacaktır. Her biri birbirinden zor geçen ve Rusların Oblast dedikleri idare içerisinde yaşanan esaret dolu kırk yıl boyunca çok sayıda insan bölgeden Anadolu içlerine göç edecektir.
Ruslar'ın imzaladıkları antlaşma gereği çekilmeye başlamasıyla oluşan boşluktan istifade eden Ermenilerin oluşturdukları teşkilatlar ile Müslüman Türk halkına karşı başlattıkları kıyım ve terör artık dayanılmaz hale gelmeye başlamıştı. Asırlardır Türk kimliğinin ve vatanının bekçisi olmuş bir beldenin çektiği acılara son vermenin zamanı gelmişti.
3 Nisan'da başlayan harekat ile birliklerimiz Binbaşı Osman Nuri bey idaresinde 7 Nisan'a kadar Şenkaya ve köylerini düşman işgalinden kurtarmıştır. Osmanlı imparatorluğu'nun imzalamış olduğu mütareke gereği 1914 sınırlarına geri çekilmeye başlaması henüz düşman işgalinden kurtuluşunun üzerinde 6 ay geçmemiş olan ilçemiz içinde yeniden kara günlerin habercisi olmustur.
6 Kasım 1918'den 18 Ocak 1919'e kadar Kars İslam Şurası, 18 Ocak 1919'dan 13 Nisan 1919 kadar da Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti sınırları içerisinde yer almış, C.G.K.'nın İngilizler tarafindan dağıtılmasının ardından Oltu Şura Hükümeti'nin sınırları içerisinde yer almıştır.
Başta Kazım Karabekir ve Halid Paşa'nın komutasında yürütülen doğu harekatı ile bölge Ermenilerden tamamen temizlenmeye başlanmış, Şenkaya'da içinde bulunduğu Oltu Sancağı ile birlikte 17 Mayıs 1920'de anavatanla birleşmesinin ardından vatanımızın ayrılmaz bir parçası olmuştur.
Ekonomik hayatın tamamı hayvancılık ve buna bağlı tarımsal faaliyetlerden ibarettir. İlçe merkezinde Tuz İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı bir tuzla mevcut olup yaz aylarında bölgenin ihtiyacını karşılayacak kadar tuz üretimi yapılmaktadır.

ŞENKAYA
Yapılan çalışmalar ve araştırmalar Şenkaya ve çevresinin çok eski tarihlerden itibaren iskan olunduğu, farklı devlet ve uygarlığın hakimiyet sahası içerisinde yer aldığı ya da bunlara ait çeşitli hareketliliklerden etkilendiğini ortaya koymaktadır. Bölge de bulunan çeşitli tarihi eserler ve ele geçirilen arkeolojik bulgular bu etkileri göstermesi bakımından önem taşımaktadır.
İlk dönemlerde Urartular’ın etki sahası içerisinde kalan ilçe daha sonraları Sakalar’ın bir kolu olan Taolar’ın yurdu olmuş, V. Yy da Kartli istilası ile Gürcistan sülalelerinin eline geçmiştir. Daha sonraki dönemlerde sırasıyla Kimmerler, Medler, Selefküsler, Arsaklı hakimiyeti altında kalacak ve Dayk Eyaleti sınırları içerisinde yer alacaktır. Roma, Sasani, Gürcü-Bizans çatışmalarında ise sık sık el değiştiren yerleşim alanlarında biri olacaktır ki zaman zaman elde edilen arkeolojik bulgular bu bilgileri doğrular niteliktedir.
1015 li yıllardan sonra 1071 e kadar doğudan gelen Türk akınlarına sahne olan Doğu Anadolu ve Erzurum gibi Şenkaya ve çevresi de bu hareketlilikten etkilenecektir. Selçuklu hakimiyetine girmiştir.
Şenkaya’nın Osmanlı hakimiyetine geçişi, günümüzde hemen her kaynakta yazıldığı ve birbirinin tekrarı bir yanlış şeklinde devam eden bilgilerde yer aldığı gibi Yavuz Sultan Selim döneminde değil, 1536-37 yıllarında Kanuni Sultan Süleyman döneminde olacaktır. Bu tarihten sonra Bardız merkez olmak üzere bir sancak ihtiva edilecek ve Erzurum Beylerbeyliği’ne bağlanacaktır.
Şenkaya, halk arsında 93 Harbi olarak da bilinen 1877-78 Osmanlı Rus Harbi sonrasında Evliye-i Selase içerisine alınarak savaş tazminatı olarak Ruslar’a bırakılacaktır. Her biri birbirinden zor geçen ve Rusların Oblast dedikleri idare içerisinde yaşanan esaret dolu kırk yıl boyunca çok sayıda insan bölgeden Anadolu içlerine göç edecektir.
Ruslar'ın imzaladıkları antlaşma gereği çekilmeye başlamasıyla oluşan boşluktan istifade eden Ermenilerin oluşturdukları teşkilatlar ile Müslüman Türk halkına karşı başlattıkları kıyım ve terör artık dayanılmaz hale gelmeye başlamıştı. Asırlardır Türk kimliğinin ve vatanının bekçisi olmuş bir beldenin çektiği acılara son vermenin zamanı gelmişti.
3 Nisan'da başlayan harekat ile birliklerimiz Binbaşı Osman Nuri bey idaresinde 7 Nisan'a kadar Şenkaya ve köylerini düşman işgalinden kurtarmıştır. Osmanlı imparatorluğu'nun imzalamış olduğu mütareke gereği 1914 sınırlarına geri çekilmeye başlaması henüz düşman işgalinden kurtuluşunun üzerinde 6 ay geçmemiş olan ilçemiz içinde yeniden kara günlerin habercisi olmustur.
6 Kasım 1918'den 18 Ocak 1919'e kadar Kars İslam Şurası, 18 Ocak 1919'dan 13 Nisan 1919 kadar da Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti sınırları içerisinde yer almış, C.G.K.'nın İngilizler tarafindan dağıtılmasının ardından Oltu Şura Hükümeti'nin sınırları içerisinde yer almıştır.
Başta Kazım Karabekir ve Halid Paşa'nın komutasında yürütülen doğu harekatı ile bölge Ermenilerden tamamen temizlenmeye başlanmış, Şenkaya'da içinde bulunduğu Oltu Sancağı ile birlikte 17 Mayıs 1920'de anavatanla birleşmesinin ardından vatanımızın ayrılmaz bir parçası olmuştur.
PAZARYOLU
Çok eski tarihi bir geçmişe sahip olan Pazaryolu’nun eski adı “Norgâh” olup “Yenişehir” veya “Sulak Yer” anlamına gelmektedir.
İlçede ilk yerleşim kesin olarak bilinmemekle birlikte yerleşimin M.Ö. yıllara uzandığı tahmin edilmektedir. Milat öncesi yıllarda Sapser Türklerinin Doğubeyazıt ile Çoruh vadisi arasına yerleştikleri ve uzun süre bu yörede yaşadıkları tarihçi Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu`nun "İspir" adlı eserinde ifade edilmektedir.
Pazaryolu çevresi ile Çoruh boyları 430 yılından önce Bizanslı'ların eline geçmiş olup, 662 yılında Emevi Hükümdarı I. Muaviye Erzurum’u fethederek Bayburt, İspir ve Pazaryolu’nu Emevi hükümdarlığı sınırları içerisine almıştır.
949 yılında Bizanslı’ların Erzurum’u alarak, buradaki 300 yılllık İslâm Emirliği’ne son vermeleriyle, Pazaryolu ve çevresi de Bizanslı hakimiyetine girmiş ve bölgede yeniden Ortodoks-Hristiyanlık yerleşmiştir.
Türklerin Anadolu’da fethettikleri ve yerleştikleri ilk yerleşim yerlerinden biri olan Pazaryolu ve çevresi, Selçuklu ordusunun 1048 zaferi ile Türklerin eline geçmiştir. Osmanlı döneminde ise Yavuz Sultan Selim’in 1514 Çaldıran Zaferi dönüşünde fethedilerek Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bugün bölgede halen Selçuklu ve Bizans dönemlerine ait kale ve hamam gibi eserlere rastlanmaktadır.
1917’deki Bolşevik İhtilali’nden sonra çözülmeye başlayan Rus cephelerine yerleşen Ermeniler, bölgede kanlı çatışmaların yaşanmasına neden olmuşlardır. Yöre, 25 Şubat 1918’ de Milli Kurtuluşunu gerçekleştirmiş ve Türk idaresine kavuşmuştur.

OLUR
İlçe köy iken 1922 yılında bucak merkezi haline getirilmiş, bu günkü ilçe merkezimiz 1958 tarihine kadar OLTU İlçesine bağlı bucak iken, 1958 tarihinde Oltu' dan ayrılarak ilçe olmuştur.
Bölgedeki gözetleme kuleleri, kaleler aynı zamanda kiliseler yörede yerleşimin çok eskiye dayandığını kanıtlamaktadır. İlçe Keçili köyünde Van Kalesi, bunun yanında Yıldızkaya köyünde tabii mağara gezilip görülmeye değer yerlerdendir. Ayrıca İlçeye bağlı Köprübaşı, A.Karacasu, Beğendik köylerinde gözetleme kaleleri bulunmaktadır. Kale, Kilise ve tarihi eserlerin hangi devirden kaldığına dair tam bir tarih belirtmek mümkün değildir.
Olur çevresi 1877 -1878' de Osmanlı - Rus savaşı sonunda Berlin antlaşması ile savaş tazminatı olarak Ruslara bırakılan yörelerimizden biridir. 40 yıl esarette kalmıştır. Rus ve Ermenilerden kalma kışla, kazarma ve Köprü kalıntıları, yörenin uzun yıllar Rus ve Ermeni işgalinde kaldığını göstermektedir.
1917 yılında Rusya' da yapılan Ekim devrimi nedeniyle yörede bulunan Rus birlikleri bir takım silah ve cephanelerini bölgedeki Ermenilere bırakarak çekilmişlerdir. Silah ve mühimmat yönünden güçlenen Ermeniler katliama başlamışlar, bu durum karşısında yöre halkı birkaç köyün birleşmesi ile çeteler kurarak Ermenilerle mücadeleye başlamışlardır.
Bölgeye intikal eden düzenli birliklerin mücadelesi sonunda ilçe 28 Mart 1918' de İstiklaline kavuşmuştur.

OLTU
"Oltu" ismi Kıpçaklar'ın bir boy veya oymağından gelmektedir. Ayrıca bu ad Dağıstan'ın güneyinde oturan Küçük Şirvan Bölgesi'nde bir kasaba ve küçük bir köye de verilen isimdir.
1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Alpaslan'ın komutanlarından Ebul-Kasim Erzurum yöresinde Saltuklular Beyliği'ni kurunca, 1080 tarihinde Emir Ahmet Oltu'yu işgal ederek Türklerin eline geçmesini sağlamıştır.
1878 Ayastefanos Antlaşması ile Oltu Rusya'ya bırakılmıştır. 1917 Bolşevik İhtilali ile Ruslar çekilirken burasını Ermeniler'e bırakmıştır. 1918 yılında işgalden kurtulmak amacıyla Oltu İslam Komitesi kurulmuş ve 25 Mart 1918'de Ermeniler sınır dışı edilmiştir. Bu tarih Oltu' nun kurtuluşu olarak kutlanmaktadır.
Kurtuluş mücadelesi sonrası kurulan Oltu Şura Hükümeti 17 Mayıs 1920' de TBMM Hükümetine katılmıştır. 1926 yılında Oltu ilçe statüsüne kavuşmuştur.
İlçenin siyah altın denilen Oltu taşı ve Cağ döner'i meşhurdur. Ayrıca bölge yeni bulgulara göre zümrüt madeni açısından zengindir.
Türkiye'nin en eski camiisi Aslanpaşa camii, Oltu Kal'ası, Tamrut Harabeleri, Kertekler ve Livan'ın gözesi bunlardan bir kaç tanesidir. Oltu'nun coğrafi tanamı ise deniz seviyesinden yüksekliği 1400 dür (rakımı) Oltu cayı vadisine kurulmuştur iklimi yazları ılık havaya sahip kışları ie soğuk karlı insanları zor durumda bırakan havaya sahiptir.
Endüşük sıcakılık -30 derecedir. Şenkaya, Yusfeli, Olur, Narman, Tortum ve Uzundere ilçeleriyle komşudur. Bulunduğu konum itibariyle Doğu Anadolu ile Doğu Karadeniz bölgelerin sınırını oluşturur.
Yaklaşık 58 tane köyü vardır. Ayrıca OLTU ERZURUM'un en büyük ilçesi olup Erzurum’u Kars’a Ardahan’a bağlayan ana yola sahiptir.

NARMAN
Tarih boyunca Narman sırasıyla Namirvan, İd (Bayram) ve Narman adlarıyla anılmıştır. Narman tarih boyunca sırasıyla Urartu, Kimmer, Saka, Med, İskit ve Perslerin hakimiyeti altında kalmıştır. M.S. 1071 tarihinde Türklerin Anadolu’yu fethiyle birlikte Selçuklu Devleti topraklarına katılmıştır. Selçuklu hakimiyetinde olan bölgenin idaresi Saltuk Oğullarına verilmiş olup, Yönetimi Saltukoğlu beyleri tarafından yürütülmüştür.
M.S. 1243 Tarihinde bölge Moğol İlhanlı istilasına uğramış olup, M.S. 1335 tarihinde Karakoyunluların , M.S 1469 yılında Akkoyunluların ve M.S. 1473 yılında ise Otlukbeli Muharebesi ile Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Bu tarihten sonra Osmanlı hakimiyetinde kalan Narman zaman zaman İran ve Rus istilalarına maruz kalmış, Ancak; kısa süreli ve yağmalama, talan şeklinde olan bu istilalar kısa süreli olmuş hakimiyet ve idare Osmanlıların elinde kalmıştır. Ancak Rusların 1826 ve 1856 yıllarında ve daha sonra yürütmüş oldukları büyük Kafkasya emelleri doğrultusunda bölgemiz ve dolayısıyla ilçemiz Kafkasya’dan göç eden muhacir Türklerin gözde yerleşim merkezlerinden birisini oluşturduğu tarih araştırmacıları tarafından bildirilmektedir. Zaten bölge ve ilçe halkının çoğunluğunun kökenini Ahıska muhacirleri oluşturmaktadır.
1877 – 1878 (93 Harbi) Osmanlı Rus savaşı döneminde Rusların Kars ve Erzurum’u işgali sırasında Narman 8 ay işgal altında kalmış Rusların geri çekilmek zorunda bırakıldıktan sonra Erzurum’u terk edip, Kars Ardahan ve Batum’a dönmeleri sırasında Narman bu işgalden kurtulmuştur. Ve Rus sınırı ile Osmanlı sınırı Narman sınırları ile çizilmiştir ve Narman merkezi bu dönemde ordu karargahı bazı köyleri ise kolordu ve alay karargahları olarak Osmanlı askerlerini 1878 tarihinden 1915 yılına kadar ağırlamıştır.
1914 yılında patlak veren I. Dünya Savaşını müteakip Kasım 1915 tarihinde Rusların şiddetli taarruzları karşısında Narman ve Erzurum tekrar Rus işgaline maruz kalmıştır. Bu istila Ekim 1917 yılına kadar devam etmiş Rusların bu tarihte bölgeyi terk etme zorunda kalmaları neticesinde silah ve mühimmatlarını bölgede bulunan ve Rus ordusu içerisinde eğitimleri yapılıp bölgeye getirilen çok sayıdaki Rus asıllı Ermeni asker ve Subaylara terk etmeleri neticesinde bölgenin askeri hakimiyeti Ermeni çetelerinin eline geçmiş ve bu tarihten itibaren bölge ve ilçe halkı çeşitli tahkir, hakaret ve zulme uğratılmaya başlanmıştır.Bu zulüm ve işkenceyi kabul edemeyen insan onurunu zedeleyen bu tavır ve davranışlarını kabullenemeyen ilçe halkı top yekun bir hareketle milis kuvvetleri oluşturarak Ermeni zulmüne son vermek amacıyla milli bir mücadeleye girişmiştir.
Yapılan bütün bu hazırlıklar neticesinde 18 Mart 1918 tarihinde şafakla birlikte büyük bir hücuma kalkan milis güçleri Ermeni komita ve çetelerini yapılan muharebe ile Narman dan söküp atmışlardır. Narman işte bu Ermeni zulmünden kurtuluşunun yıl dönümü olan 18 Mart gününü 1954 tarihinden beri her yıl düzenli bir şekilde Kurtuluş Şenlikleri ve Bayramı olarak geleneksel bir şekilde kutlamakta.
KÖPRÜKÖY
İl Merkezinin doğusunda bulunan ilçenin, doğusunda Horasan, batısında Pasinler güneyinde Karayazı ilçeleri bulunmaktadır. Pasinler Ovası içinde Aras nehri'nin geçtiği alanda kurulmuş olan ilçe merkezi deniz seviyesinden 1650 metre yüksekliktedir.
Yüzölçümü 470 Kilometre karedir. Erzurum ve çevresi Türklerin eline geçmeden 40 yıl kadar önce Köprüköy fethedilmiştir. 1054 yılında yağan kasabasına gelen Halil Dede yöre halkının islamiyeti kabul etmelerini sağlar. O zamanlarda çevrenin en önemli yerleşim yeri olan Avnik Kalesi'ndeki Bizans yöneticileri de müslüman olunca 29 tane köy Halil Dede'ye satılır. Satılan köylerden birisi de Köprüköy'dür.
Rus işgal yıllarımda yaşayan Köprüköy 1990 yılında ilçe olmuştur. Çoban Dede Köprüsü, Avnik Kalesi, Soğuk Çermik (Deli Çermik) kaplıcaları ve mesire yerleri ile iç turizm yönünden gelecek vaad etmektedir. Halkın başlıca geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Aras nehri'nin sulama imkanlarından faydalanılan arazilerde daha çok şeker pancarı, patates ve ayçiçeği ekilirken; diğer tarım alanlarında arpa ve buğday ekilmektedir. Hayvancılık ise hemen her ailenin uğraştığı en önemli geçim kaynağıdır.
İlçede iklim karasal olup, kışlar soğuk ve uzun yaz ayları ise kısa ve serindir. 1997 Genel Nüfus sayımına göre İlçenin toplam nüfus sayısı 23. 092 kişidir.

KARAYAZI
Karayazı, Türkiye'nin en yüksek yerleşim birimidir. Rakım 2450 metredir. Aynı zamanda Türkiye'nin en soğuk yeridir. İlçe genelinde sert karasal iklim egemendir. İlçe merkezi Erzurum ilinin 153 km. güneydoğusunda ve deniz seviyesinden 2450 metre yükseklikte kurulmuştur. İlçe toprakları Aras nehrinin geçtiği bölgeden başlayarak gittikçe yükselen dağlık bir bölgedir. İlçe merkezi ise bu dağların arasında plato-ova karışımı bir görünüm arzeder.
Doğusunda Ağrı ili batısında Tekman ve Pasinler ilçeleri güneyinde Karaçoban ve Hınıs ilçeleri kuzeyinde ise Horasan Köprüköy ve Pasinler ilçeleri bulunmaktadır.
Karasal iklimin çok şiddetli olarak kendini hissettirdiği bir ilçemizdir. Kış mevsimi çok uzun geçer toprakları 7-8 ay karla kaplıdır. "Kürdo" adı verilen kar fırtınası ile meşhurdur. Halkın tek geçim kaynağı hayvancılıktır. 240. 000 civarında küçükbaş, 50. 000 civarında büyükbaş hayvan varlığı vardır.
1071 yılındaki Malazgirt savaşından hemen sonra kurulmuştur. İlçedeki en önemli tarihi yapılar Aşağı Söylemez köyündeki Söylemez Ana ve Söylemez Baba kümbetleridir. 2000 Genel Nüfus Sayımına sonucuna göre ilçenin toplam nüfusu 35. 885 kişidir.
İSPİR
İspir’in bulunduğu Çoruh boylarının tarih çağı M.Ö. IX. yüzyıl sonlarında başlamaktadır. M.Ö. 680 yıllarında Saka Türkleri Kafkas Dağlarını aşarak Anadolu’da görülmeye başlar. M.Ö. 665 yıllarında Saka Türklerinden Saperler Çoruh boylarına yerleşir. Malatyalı tarihçi Anabasis bu bölgedeki kabileden İspiritis diye bahsetmektedir. M.Ö. 519 yılında Pers İmparatoru I. Daryus zamanında Saperler Pers hakimiyeti altına; M.Ö. 140 yıllarında Sakaların Pam oymağından çıkan Küçük Arsaklılar Devleti’nin eline geçer. Romalıların Anadolu ve Suriye’yi fethe çalıştığı sıralarda İspir bölgesi Arsaklılar ve Romalılar arasında el değiştirir.
M.S.665 yıllarında İslam Araplar Erzurum bölgesini alınca İspir 300 yıl boyunca Arapların idaresinde kalır. (Emeviler,Abbasiler) X. yüzyılında Abbasilerin zayıf düşmesinden istifade eden Bizanslılar bölgeyi hakimiyetleri altına 1049 yıllarında Büyük Selçuklu komutanlarından İbrahim Yınal Hasankale Savaşından sonra İspir bölgesini ele geçirir. Ancak bölge tam anlamıyla Büyük Selçuklu Devleti’ne bağlanamaz. 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra İspir ve çevresi tamamen Müslüman Türklerin eline geçer.
Anadolu Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra çeşitli devletlerin himayesi altında kalan İspir bölgesi 1401-1502 yılları arasında Akkoyunlular’ın himayesinde kalır. Nihayet Eylül 1514 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına Birinci Dünya Savaşı döneminde İspir ve çevresi 1916–1918 yılları arasında Rus işgali ve Ermeni mezalimine uğramış; 25 Şubat 1918’de Kazim Karabekir Paşa komutanlığında 1. Kafkas Kolordusuna bağlı birliklerce vatan topraklarına katılır.
ILICA
Ilıca Erzurum'un 15 km batısında, Erzurum'u batıya bağlayan ve geçmişteki İpek Yolu'nun rotasında bulunan D100 karayolunun üzerindedir. Son Nüfus sayımına göre İlçe Merkezi nüfusu 18.000, köy nüfusu 12.252 olup toplam nüfus 30.252’dir. Doğudan Erzurum'la, diğer yönlerden de ilin diğer ilçeleriyle komşudur. İlçe halkının büyük çoğunluğu buraya çevre il, ilçe ve köylerden göç etmiştir. Aziziye Caddesi ilçe merkezinin en işlek caddesidir. Karaz köy(Kahramanlar) kalıntıları antik dönemde bu bölgenin yerleşim yeri olduğunu göstermektedir.
İlçenin geçim kaynakları tarım ve hayvancılıktır. Erzurum Şeker Fabrikası ilçenin en büyük endüstri kuruluşudur.İlçenin maddi imkansızlıklara dayalı olarak sürekli göç vermesi gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Bugüne kadar ilçeye gereken önemin verilmemiş olması, bulunduğu konumun önemine rağmen Ilıca'nın çok geri kalmasına sebep olmuştur.İlçeye adını veren ılıcalar (kaplıcalar) bölgenin en önemli termal kaynaklarını oluşturmakta, şifalı sular buraya özellikle yaz mevsiminde ilgiyi artırmaktadır.
İlçenin köylerinden Alaca Köyü, Ermeni mezaliminde Erzurum köyleri arasında en fazla tahribata ve insan kaybına uğrayan köylerdendir. 1986 Yılında yapılan kazıda 278 insana ait kalıntılar bulunmuş Ermeni vahşeti Basın Yayın araçları ile kamuoyuna duyurulmuştur.

HORASAN
Horasan, Doğuyu Batıya bağlayan eski ipek yolu üzerinde bulunan ve M.Ö. 4000 yılına kadar uzanan bir geçmişe sahip olup, Büyük Roma,Asur, Urartu, Med, Pers Devletlerinin istilalarına uğramış, milattan sonraki dönemde ise, Sasani, Arap ve Bizans hakimiyetinde kalmış, bu devletler arasındaki savaşlarda bu günkü Horasan'ı içine alan bölge sürekli el değiştirmiştir.
1071 Malazgirt Savaşıyla birlikte Selçukluların Bizans, Gürcü ve Ermeni krallıklarına karşı kesin üstünlükleri sağlanmaya başlandı ve Doğu Anadolu' nun zaptı başlamış oldu. Bu süreçte İran Horasan' ından gelen Türk toplulukları o zamana kadar ismi ÜSKÜHAT olan yere Horasan ismini vererek burada yerleşmişler böylece Horasan bir Türk şehri olmaya başlamıştır.
Erzurum ve civarında Osmanlı hakimiyeti 1514 yılında yapılan Çaldıran Seferiyle kurulmuş ve Horasan, Erzurum Sancağı Pasinler Kazasına bağlı 16 köyden ibaret bir Osmanlı Nahiyesi olmuştur. 1940 yılında nahiye merkezi şimdiki Horasan'a nakledilmiş ve 30 köy bağlanmıştır. 4 Aralık 1953 tarihin de ilçe olmuştur.

HINIS
Hınıs İlçesinin tarihi M.Ö. 1400 yıllarına dayanmakta olup, uzun süre İranlıların hâkimiyetinde kalmış ve daha sonra Bizanslıların eline geçmiştir. 1071 yılında Selçuklu Sultanı Alpaslan’ın Malazgirt savaşını kazanması ile Hınıs Türk hâkimiyetine geçmiş daha sonra tekrar İranlıların eline geçmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun büyüme döneminde Anadolu Birliği sağlanırken Hınıs tekrar Türk hâkimiyetine girmiştir.
Kısa bir süre Rus işgalinde kalan ilçemiz işgalcilerin temizlenmesi ile 14 Mart 1918 de tekrar vatan topraklarına katılmıştır.
Hınıs medeniyetler tarihinde önemli bir yere sahip olan ulusların bıraktığı tarihi eserlerle sahip olup Dereiçi Camii sadece bunlardan birisidir.
ÇAT
Çat İlçesi XVIII. Asrın başlarında Osmanlı Sipahileri Tarafından İlçeye 17 Km. uzaklıkta bulunan Yavi Beldesi civarında kurulmuş XIX. Asrın başlarında Dersim tarafından gelen Türk Aşiretleri ile birleşmişlerdir. Birinci Dünya Savaşından sonra Kığı İlçesine bağlanmış, daha sonra coğrafi konumu sebebiyle Tercan İlçesine bağlanmıştır. Yavi Bucak Merkezi İken 1936 yılında Aşağıçat Köyü İlçe Merkezi olmuş, 1939 yılında idari bağlılığı değiştirilerek Aşkale İlçesine bağlanmıştır. 1946 yılında Oyuklu Köyü adı altında Erzurum İline bağlanmıştır.
1954 yılında ise Oyuklu Köyü Çat adı altında İlçe Merkezi haline dönüştürülmüştür. İlçenin bulunduğu topraklar yüzyıllar önce çeşitli akınlara maruz kakmıştır. Anadolu’ya yönelik Türk akınları özellikle Doğu Anadolu da yurt edinmek isteyen başta Selçuklular olmak üzere birçok Türk boyları Erzurum’a yaptıkları akınlarda İlçenin topraklarına da akınlar düzenlemişlerdir. Yıllarca Rus işgalinde kalan İlçe Rusların çekilmesiyle birlikte Ermeni mezalimlerine maruz kalmış çok sayıda insanımız hunharca katledilmiş, köyler yakılmış yıkılmıştır.

Konumu itibariyle, doğu illerini batıya ve kuzeye bağlayan yolların kesiştiği noktada yer alan ve tarihi açıdan eski bir yerleşim yeri olan Aşkale, tarihi boyunca çeşitli kavimlerin ve milletlerin ya istilasına uğramış veya geçiş güzergahı olmuş ve otuz beş kez el değiştirmiştir.
Ulaşım yollarının düğüm noktası olma özelliği nedeniyle stratejik değere sahip olan Aşkale’nin, tarihi misyonunda köprü görevi üstlenmişliğinin izlerini bulmak mümkündür.Tarih sahnesinde varoluşundan itibaren, tarihi süreç içerisinde çeşitli milletler tarafından: "Lucus Basara, Şogen, Aşhane, Kale " isimleriyle adlandırılan ilçe, bugünkü ismi olan "Aşkale"yi Türk devresinde almıştır.
İlçe, MÖ 1700 yılında Hititler tarafından kurulmuş, kuruluşundan itibaren çeşitli milletlerin tarihinde yer almıştır. Hititlerle başlayan Aşkale tarihi, Mısır medeniyeti ile daha da önem kazanmış, Asurlular ile Mısırlıların mücadelesine tanıklık yapmıştır. Aşkale, MÖ 1500 yılında Asurluların eline geçmiş, uzun süren Asur Hükümdarlığı'ndan sonra, MÖ 9-6. asırlarda Urartuların hakimiyetinde kalmıştır.
İkliminin soğukluğunu, tarih sahnesinde uzun süreli savaşların ısıttığı Aşkale, MÖ 606 yılında Persler’ in, daha sonra Kimmerler'in ve İskitler'in istilasına uğramış, 584 yılında Medler’in eline geçmiştir. MÖ 72 –70 yıllarında Ermeni Devleti kurmak için Anadolu’yu işgal eden Rum kundakçı Loculus' un işgaline uğramıştır. Hint- Avrupa İpek Yolu üzerinde olması nedeniyle tarihte bütün milletlerin dikkatini çekmiş olan Aşkale, MS 395 yıllarında Doğu Roma İmparatorluğu'nun, sonra sırasıyla Sasaniler’in, Hazerler'in , Elhamlılar’ın ve tekrar Bizanslılar’ın eline geçmiştir.
1071 sonrası Oğuz akıncılarına kapılarını açan Anadolu'nun bu yörelerinde de Türk'ün sesi duyulur ve Türkler, Aşkale topraklarını da kullanarak yeni mekanlara doğru yol alırlar. Ama yörenin Türkleşmesi ve islamlaşmasını, 1081 yılında bu toprakları Bizans'tan alan Saltuklular sağlamış ve artık Türk beyleri bu yerde de otağlarını kurmaya başlamışlardır. Böylece Kop dağlarının doğu, Palandöken dağlarının batı uzantıları, otlakları ile yeni sakinlerinin yeni ülkesi olmuştur.
Türklerin eline geçen bölge, bundan sonra sırasıyla Moğollar'ın (1241-1242), İlhanlılar'ın (1256-1333), Ertani Beyliği'nin (1333-1337), Karakoyunlular'ın (1337-1379) hakimiyetinde kalmış, 1379-1386 yıllarında Timur'un istilasına uğramıştır. 1473 yılında yapılan Otlukbeli Savaşı’ndan sonra Akkoyunlu Uzun Hasan’ın eline geçen Aşkale ve civarı, Uzun Hasan’ın komutanlarından Elvent Bey’in payına düşmüştür. Bu devlet yıkıldıktan sonra 1502 yılında Safaviler'in ele geçirdiği Aşkale, 1514 yılında Çaldıran Savaşı'yla Osmanlılar'ın eline geçmiştir. Hatta Çaldıran Savaşı'na giden Yavuz Sultan Selim, Aşkale ile Kandilli arasında bulunan Kesikköprü bölgesinde ordusu ile konaklamış, halen Padişahtepe olarak bilinen bu yerde otağını kurmuştur.
"Her Telden Erzurum ve Erzurumlu" Adlı Siteden Alınmıştır.

AŞKALE
Konumu itibariyle, doğu illerini batıya ve kuzeye bağlayan yolların kesiştiği noktada yer alan ve tarihi açıdan eski bir yerleşim yeri olan Aşkale, tarihi boyunca çeşitli kavimlerin ve milletlerin ya istilasına uğramış veya geçiş güzergahı olmuş ve otuz beş kez el değiştirmiştir.
Ulaşım yollarının düğüm noktası olma özelliği nedeniyle stratejik değere sahip olan Aşkale’nin, tarihi misyonunda köprü görevi üstlenmişliğinin izlerini bulmak mümkündür.Tarih sahnesinde varoluşundan itibaren, tarihi süreç içerisinde çeşitli milletler tarafından: "Lucus Basara, Şogen, Aşhane, Kale " isimleriyle adlandırılan ilçe, bugünkü ismi olan "Aşkale"yi Türk devresinde almıştır.
İlçe, MÖ 1700 yılında Hititler tarafından kurulmuş, kuruluşundan itibaren çeşitli milletlerin tarihinde yer almıştır. Hititlerle başlayan Aşkale tarihi, Mısır medeniyeti ile daha da önem kazanmış, Asurlular ile Mısırlıların mücadelesine tanıklık yapmıştır. Aşkale, MÖ 1500 yılında Asurluların eline geçmiş, uzun süren Asur Hükümdarlığı'ndan sonra, MÖ 9-6. asırlarda Urartuların hakimiyetinde kalmıştır.
İkliminin soğukluğunu, tarih sahnesinde uzun süreli savaşların ısıttığı Aşkale, MÖ 606 yılında Persler’ in, daha sonra Kimmerler'in ve İskitler'in istilasına uğramış, 584 yılında Medler’in eline geçmiştir. MÖ 72 –70 yıllarında Ermeni Devleti kurmak için Anadolu’yu işgal eden Rum kundakçı Loculus' un işgaline uğramıştır. Hint- Avrupa İpek Yolu üzerinde olması nedeniyle tarihte bütün milletlerin dikkatini çekmiş olan Aşkale, MS 395 yıllarında Doğu Roma İmparatorluğu'nun, sonra sırasıyla Sasaniler’in, Hazerler'in , Elhamlılar’ın ve tekrar Bizanslılar’ın eline geçmiştir.
1071 sonrası Oğuz akıncılarına kapılarını açan Anadolu'nun bu yörelerinde de Türk'ün sesi duyulur ve Türkler, Aşkale topraklarını da kullanarak yeni mekanlara doğru yol alırlar. Ama yörenin Türkleşmesi ve islamlaşmasını, 1081 yılında bu toprakları Bizans'tan alan Saltuklular sağlamış ve artık Türk beyleri bu yerde de otağlarını kurmaya başlamışlardır. Böylece Kop dağlarının doğu, Palandöken dağlarının batı uzantıları, otlakları ile yeni sakinlerinin yeni ülkesi olmuştur.
Türklerin eline geçen bölge, bundan sonra sırasıyla Moğollar'ın (1241-1242), İlhanlılar'ın (1256-1333), Ertani Beyliği'nin (1333-1337), Karakoyunlular'ın (1337-1379) hakimiyetinde kalmış, 1379-1386 yıllarında Timur'un istilasına uğramıştır. 1473 yılında yapılan Otlukbeli Savaşı’ndan sonra Akkoyunlu Uzun Hasan’ın eline geçen Aşkale ve civarı, Uzun Hasan’ın komutanlarından Elvent Bey’in payına düşmüştür. Bu devlet yıkıldıktan sonra 1502 yılında Safaviler'in ele geçirdiği Aşkale, 1514 yılında Çaldıran Savaşı'yla Osmanlılar'ın eline geçmiştir. Hatta Çaldıran Savaşı'na giden Yavuz Sultan Selim, Aşkale ile Kandilli arasında bulunan Kesikköprü bölgesinde ordusu ile konaklamış, halen Padişahtepe olarak bilinen bu yerde otağını kurmuştur.
"Her Telden Erzurum ve Erzurumlu" Adlı Siteden Alınmıştır.