NOSTALJİ-BAHÇELER

Bahçeleri ikiye ayırmak gerekir. Çayın öteki tarafı; futbol stadından çermiklere kadar olan kısımdı. Erzurum’dan gelenler tarafından çadır kurulurdu. Ayrıca günübirlik gelenler de olurdu. Çadırda kalanlar genellikle zengin ve sosyalitesi yüksek kesimdi. Dükkan sahipleri sabah Erzuruma gider akşam dönerlerdi.

Minibüs ve Chevrolet taksiler; şimdiki huzurevinin oradan kalkar, Mahallebaşına giderlerdi. Özel arabası olan pek yok gibiydi. Sabah erkenden lavaş ekmek almaya giderken; Hacı Rüştü Kahvesinin önünde bulunan büyük sedirlerde tanımadığım insanları görürdüm. Belli ki çadırlarda kalanlar..

Gençlik Kulübü tarafından, burada sahne kurulup etkinlikler düzenlenirdi. Çadır sahipleri sünnet düğünlerini de canlı müzik (Klarnet ve zilli tef.) eşliğinde burada yaparlardı. Çok kere de koyun etinden yapılmış büyük tepsilerde tavalar giderdi bahçelere.. İkindi vaktinden sonra da -iki metre uzunluğunda- uçurtma uçururlardı. Terazisi iyi ayarlanmazsa veya kayarsa kelle atar ve düşerdi. Bir keresinde tam bizim kapının önüne düşmüştü. Ortasında pır-pırları olan harika bir uçurtmaydı. Gece de pil ve ampül düzenekli uçurtma uçururlardı.

Çayın bu tarafında ise yerli halk piknik yapardı. (1) Asma köprünün hizası. (O zaman köprü, çayın iki yanındaki taş duvar ve prefabrik evler yoktu.) Kadınlar çayda yün yıkardı. Köprünün olduğu yerin biraz ilerisinde büyükçe bir söğüt ağacı vardı. Çocuklar tepesine çıkar, nara atarak suya atlardılar. Tam aksi istikamette büyükçe bir kaya vardı. Kayanın üzerinden oltayla balık tutulurdu.

Semaver çayının yanında; ev helvası, yumurta, hurma tatlısı, kaz lokması, göğermiş peynir (Küflü peynir) ve tandır ekmeği yenirdi. Çok kere Saime abla da gelirdi (2). İkindiden sonra Behile Hala bir ağacın dalına çıkarak programına başlardı. (3)

Bu bölgeye hem de lunapark kurulurdu. Şimdiki Aras Edaşın oradan istasyonun hizasına kadar.. Hatta, çermik yolu ile Malakan arasındaki bölgede bile çadırları olurdu. Ben her sabah (İlkokuldaydım) evimize de yakın olduğu için buraları gezerdim. İlk çadır, Malakan üzerindeki tahta köprüyü geçince sağda bulunuyordu. Sihirbazın en son gösterisi, bir adamın karnına kılıç saplamasıydı. Hatta, şöyle diyordu: ‘’Kim istiyorsa, kılıcı o saplasın.’’

Çermik yolunu geçip bahçeye inince; sağda cırcır sol taraftaki çadırda ise halkacı, tüfekle uçak düşürme ve falcı kız vardı. Halkaların üç tanesi bir liraydı ve kızlar satardı. Kulüp, Yeni harman ve Çamlıca sigaraları vardı. Erkek, elindeki çubukla halkaya vurarak toplardı. Atış isabetli ise, ‘’Helal, Adana’lı Celal’’ derdi. İsabetsiz ise, ‘’Olmadı bir daha’’ derdi. Yanında ise, yaklaşık üç metre uzaklıkta el büyüklüğünde mekanizmaya asılı metalik uçaklar vardı. Yuvarlak bir metal (Çay bardağı tabanı büyüklüğünde.) parçasına ateş edildiğinde uçak yere düşüp barutu patlatıyordu. Atışlar genelde karavanaydı. Bazen de standın sahibi daha uzaktan ateş ediyordu.

Falcı kızın olduğu bölümde her zaman vukuat oluyordu. Üç tarafı kapalı bir hücrede duruyordu. Fal bakma esnasında açık olan tarafın perdesi kapatılıyordu. Cırcırın başındaki adam çok pratikti. Bahisler başladı der ve cırcırı çevirirdi. Kenarında lastik bir mandal olan yuvarlak düzeneği döndürürdü.

Biraz ilerde yaklaşık 20 metre yüksekliğinde döner salıncak ve hayvanat bahçesi vardı. Hayvanat bahçesinde; ayı (Adı Berduş.), maymun, pelikan, aslan ve daha bir çok hayvan vardı. Adam bunlara komut verir ve dediğini yaptırırdı. Çadırın içi anfi şeklindeydi ve sandalyeliydi. Her program arası plak çalardı. Müzik ilçenin her tarafından duyulurdu. (Yıldız Tezcan, Yüksel Özkasap, Nuri Sesigüzel, Ahmet Sezgin, Yıldıray Çınar... En çok çaldıkları şarkı da ‘’Gitme gel gel Handan ve Dolana ay dolana..)

En çok dikkatimi çeken kör bir adamın numarasıydı. Elinde kibrit kutusu ebatlarında bir deste kağıt vardı. Karşısındaki bir rakam söylerdi. Mesela 20 denildi. Tek tek sayardı, kağıdın arkasında BOŞ yazıyordu. Derdi ki: ''19 veya 21 deseydiniz hediye kazanacaktınız.'' Bir evvelki ve bir sonraki kağıdı gösterirdi. Kağıtta hediye yazılıydı. Çantasında hediyeler vardı ve her oyun bir liraydı. Kördü veya kör numarası yapıyordu. Kazananı hiç görmedim.

Tam cenderenin hizasında cambaz gösterisi vardı. Yerden yaklaşık 5 metre yükseklikte halat üzerinde akrobat kadın, elinde çubuk olmadan yürüyordu. Daha sonra bisiklete binerdi. En sonunda gözleri bağlı bir şekilde ayaklarında su dolu tenekelerle elinde çubukla karşıya yürümüştü. Zemin yeşillik olduğu için, herkes oturarak seyrediyordu. Programın sonunda bir kişi şapkayı ters çevirip para toplardı.

Biraz ilerde yine hayvanat bahçesi çadırı vardı. Koskoca bezden bir reklamasyon panosu vardı. Deniz kızı Eftalya burada diye. Başka bir çadırda,etrafı su olan dönen bir platform vardı. Maket ördekler atlı karınca gibi dönüyordu. Halkayı boynuna takan hediye alıyordu. Başka bir yerde raylı sistem üzerinde metalik bir tank vardı. Bunu itekleyip karşıdaki hedefe vurunca barut patlıyordu. Bunu hiç kimse yapamıyordu, tank yarı yoldan geri geliyordu.. Sadece sahibi yapabiliyordu bu hareketi.

Şimdiki düğün salonunun orada çaya yakın kısımda ikinci döner salıncak vardı. Etrafı, bariyerlerle kapatılmıştı ve kapısı vardı. Kapıdaki kişiye parasını veren merdivenle platforma çıkıyor ve salıncağa biniyordu. Emniyet zincirinin takılması gerekiyordu, görevli tek tek kontrol ediyordu. Salıncağın dönüş hızı arttıkça heyecan da başlıyordu. Bu işte profesyonel olan Saime Abla önündeki kişinin salıncağına tekme vururdu. Salıncak hem yörüngesinde dönüp hem de yalpalıyordu. Adam korkusundan panik yapınca mecburen salıncak durdurulurdu. (3-4 dakikaya ancak dururdu.) Saime Abla bunu hep yapardı.

DİPNOTLAR:

1- Diğer piknik yerleri: Hasandede dağı (sabah namazında gidilirdi. Türbe ve mağarası vardı. Mağarada bulunan gizli geçitte genç kızların gidip bir daha geri dönmediği söylenirdi.)... Asboğa çermiği (Erzurum'giderken sağda.)... Mezbahanın bahçesi (Mezbahada, Kayseri'liler pastırma ve sucuk yapardı)...Hikmet Efendi'nin bahçesi (Mezbahanın 500 m. güneyinde)... Kanlıtarla (Paşabey mahallesinin ilerisinde).. Taşbaşı (Hasandede dağının etekleri. Bostanları meşhurdu.)... Gıdiğin bahçesi(Liseden çarşıya doğru gelirken solda. ) ...Deliçermik. ..Gözeler.. Horasan yolunda, sağda.

2- Saime abla; kapısının önünü süpürmeye başladı mı, herkes mecburen süpürmeye başlardı. Anneler, çocuklarını Saime abla ile korkuturdu. Erkeklerin korkulu rüyasıydı.

3- Behile hala, Aliye Rona gibi kadındı. Yetim iki kız çocuğunu büyütür ve evlendirir. (Birisinin adı Çiğdem'di ve benden büyüktü. Üçüncüyü büyütürken, bu ikisi misafir gelirler.. Hala vaziyeti anlar. İki kardeşe der ki: ''Acele etmeyin bunu da büyüteyim, çeyizini dizeyim..'' Bir kaç gün sonra uyandığında evinde hiç kimse yoktur. (Vefasız alem)

Bir gün sosyetik takılan aileler çay partisi düzenleyip halayı da davet ederler. Çay faslından sonra sabah nasıl uyanıldığına dair bir mevzu açılır. Maksat halanın fikrini öğrenmektir. Birisi der ki; ''Eşim beni öpücükle uyandırır.'' Başka birisi : ''Eşim beni şarkı söyleyerek uyandırır'' Hepsi konuştuktan sonra derler ki: ''Hala Mehmet amca seni nasıl uyandırıyor.'' Behile hala şöyle der. ''Anam ben öyle o...... anlamam. ....... geldi mi, anlarım ki sabah olmuş.''

NOSTALJİ, DEVAM EDECEK.