KETHUDA MAHALLESİ-6

Bizim evin tam karşısında, Ramiz Bayoğlu'nun evi vardı. Çocukları; Hatice (Kemal Kadıoğlu'nun eşi.), Behice, Fazilet, Saliha ve İhsan Bayoğlu. Bu ev daha sonraları Sansor'lu Paşabey Uzunlar'a satıldı. (Arif, Aysel, Neriman, Nisa ve Recai Uzunlar. Recai abi pipo içerdi ve sol üst cebinde süs mendili olup çok kere de fular takardı. Mert ve karizma ötesi bir kişiliğe sahipti.)

Bu evin yanında, Fazıl Efendi’nin (A. Yaşar ve Münevver abla.) evleri vardı. Şefika ananın her hastalık için doğal ilacı vardı. Her kim hastalansa, ya elinde kalan doğal ilacı verir veya yapılışını tarif ederdi. Öğleden sonraları bahçelerinde semaver kaynardı. Kaplarının önünden geçtiğimizde hep tebessüm ederlerdi.

Köşede Yeşil İmam’ın, (Abdullah Yavuz) (1) yanında da Saime Orhan'ın evi vardı. Bu eve bitişik evde ise kocası marangoz olan Fahriye abla (Kızı Nazan) yanında da Hacı Salih amca otururdu. Sırasıyla; Necati, (2) Şakir (3) , Niyazi, İbrahim,(4) ve Zakir Efendinin evleri vardı.(5)
Asfaltın kenarında Yemen Efe'nin evi vardı, eşi Miyadın'lı nene. Dip tarafta Osman ve Özbay Selçuk'un evi vardı. Osman Selçuk, Belediye'de elektrik tahakkukuna bakıyordu. Artist gibiydi, Murat Soydan'a benziyordu ve Yusuf Güzeltepe'nin arkadaşıydı. Düğünü de bu evde oldu, ikindi vaktinde.. Özbay bizden bir sınıf üstteydi ve karizma bir kişiliğe sahipti.

Tam ortada Çakır ailesi otururdu. Elektrikçi İhsan Çakır (İsmail, Nevzat ve Arif Mutlu.) , marangoz Lütfü Çakır (Aziz), Albay Ahmet Çakır ve esnaf Memhet Nuri Çakır'ın evi. (Selçuk, Süleyman, Fatih, Mete ve Cengiz.) Çakır ailesi, kendi halinde sessiz, kibar ve sakin bir aileydi.
Tam köşede, çeşmenin arkasında; öğretmen Burhan İşçan'ın evi vardı.( İlhami, Ayhan ve Mehmet) Burhan hocanın çalışkanlığı dillere destandı. Hiç kimse ona yetişemezdi. Tek başına 2-3 kişiden daha fazla çalışırdı.(Makbule ablanın tandırda pişirdiği ekmeğin kokusu mahalleyi sarardı. Bütün çocuklara dağıtırdı. Mahalledeki bütün çocukların süt annesiydi.)(6)

Yusuf Mertoğlu ( Halit ve Eyüp ) ve terzi Bekir Bağdaçiçek'in evi vardı. Asim, Nesim, Mensuri, Gülser, Leyla ve Bünyamin Bağdaçiçek. (7) Ayrıca Zakir Bağdaçiçek'in oğlu, Hulusi Baki Bağdaçiçek'in evi yanyanaydı. (Çocukları Zeki, Yalçın, Perihan ve Bahir..) Terzi Bekir ustanın evinin olduğu yere sonraları, Mehmet Akbaba ev yaptı. Ömer, Selim, Kerim, Mehmet Şerif, Reşat, Salih ve Hadi Akbaba. Bu ailenin en büyük özelliği, çocuklarının üniversite -özellikle tıp- okuması...

Sokağın kenarında, Cambaz Garip Oluğ'un evi vardı. (Oğlu, Binali Oluğ çok iyi aşık oynardı. Sağ elinde tuttuğu enekesiyle daireler çizip sonra fırlatırdı.) (Bu evin yanında, Gündoğdu Ali Atalay'ın evi vardı. (Filiz, Güzin, Kutbettin ve Fahrünnisa. Ali beyin bütün çocukları öğretmendi. Bu evin yanında da lokantacı Canip Onat'ın evi vardı. Nurten Refik ve Cahit. Canip Usta daha sonra İssi Pungarın orada ev yaptırdı.

Akşam ezanı olunca; ‘’Yerler mühürlendi..’’ denilerek, bütün çocuklar evlerine çekilirdi. Hemen hemen her evde tavuk beslenirdi. Sofra bezi çırpıldığında ‘’gel cu cu..’’ denilerek hayvanlar çağrılırdı. Acil yoğurt lazım olduğunda evdeki en küçük çocuğa küçük bir tas verilerek, ‘’Git mayalık iste..’’ denilirdi. Çocuk daha büyük bir tas yoğurtla geri dönerdi.

Çoğu ev çatısız olduğundan, yağmur yağınca damlardı. Bunun için de evin bacası ya ayakla çiğnenir ya da silindir şeklindeki loğ taşı ile den tuz serpilip bastırılırdı. her sonbaharda bacalara killi toprak çekilirdi. Çoğu evin büyükbaş hayvanı vardı. Bu hayvanlar, ücret mukabili sabahleyin kalenin uç kısmında toplanır otlatmaya götürülür, akşam getirilirdi. Bu işi önce Cuma Emi, sonra da Nahırcı Selo denilen şahıslar yapardı. Koyun kuzu için de aynı şey yapılırdı.

Mahalleye arada bir saat 9-10 sıralarında, ''Çay bardakları, su bardakları, çamaşır mandalları, şeker tasları..'' diye bağıran çerçi gelirdi. Yorulduğundan dolayı bir yere çökerdi. Evin birisi çay ve dürüm yollardı. Hem karnını doyurur hem de satış yapardı. Giderken de: ‘’Tenekeynen, bakırınan, misinen…’’ diyerek reklamasyon yapardı.

Daha sonra hayvanının heybesinde; kızılcık, elma, armut ve diğer meyveler olan Tortum’lu amca gelirdi. Bu satışın özelliği ‘’kabı kabına’’ olmasıydı. Bir tas un verirseniz bir tas meyve alırdınız.. Bazen de şalvarlı Adana veya Gaziantep’li bohçacı kadın gelirdi. Bunların en az bir dişi altındı. Bu kumaşlar çok kaliteliydi ve kaçak Suriye mallarıydı.

Güz aylarında mahalle halkı tarafından, erişte, nişasta, den, bulgur, turşu ve çivil peyniri küflü peynir haline getirme işlemi gibi şeyler imece usulü ile yapılırdı. Nişasta yapılınca mahalleyi pis bir koku sarardı. Bahçelerdeki derede veya Kanlıtarla mevkiinde yün yıkanırdı. Hafta sonları; Deliçermik, Asboğa, mezbahanın bahçesi, Hikmet Efendinin bahçesi, Abdurrahman Gazi türbesi, Hasandede dağı gibi piknik yerlerine çoğu kez beraber gidilirdi. Hafta içi ise bahçeler denilen (Şimdiki peri bacaları.) yere gidilirdi. Yaramazlık yapan çocuklar Saime abla ile korkutulurdu.

Sosyetik takılan; Gözeler, Arıcı'lar, Bayoğlu'lar Saime abla refakatinde -evimizin yanından- salı ve cuma günleri sinemaya gidiş ve dönüşleri tam bir karnaval havasındaydı. Bu ekip ramazanda, bayramda seyranda her zaman havasını atardı ve girdiği ortama renk katardı. Bunların geçtiği sokaklarda şimdi hüzün ve yalnızlık var.

Komşularımız ... ve .. arada bir kavga ederlerdi. Her kavga başladığında kadınlar ağlardı ve biz de yakın olan polis karakoluna giderdik. Bir keresinde masada oturan polis bana dedi ki: ''... ile ...'mi?, kavga eden..'' Evet deyince, ''Bıktım bunların kavgasından, ne halleri varsa görsünler.. Gelmiyorum.'' Bir gün de yolun kenarında kavga anında, Doğu Expres'i geldi. Kars'lı yolcular başladılar, ''vur, vur'' diyerek tezahürata. Derbi maçı biraz duraklasa da aynı hızla devam etti.
..............

--Tefo emi, düşmen bir şey değil kumu yaydın. (Cami inşaatında, yaklaşık 10 m. yüksekten düşen Tefo emiye, Halis Güngör'ün ilk cümlesi.)

--Ben babamın evinde kalıyorum, sen de git babanın evinde kal.( Oğlunun evinden çıkmasnı isteyen Yeşil İmam'a, oğlu Abdullah Yavuz'un ilk ve son cümlesi.)

--Boşuna yapiyersiz, diyerım bombaliyeller. (Cami yapmak için gelen Karadeniz'lilere, nargile içen Bahşi Pehlivan'ın sözü.)

--Ola, yarın ki filmin adı ne?( Kısmet Sineması'nın afişlerini gezdiren reklamasyon ekibine Ülfet ablanın her zamanki sözü.)

--Kaz, bak git fail-i meçhul olursun.(Talat babanın yanında dolaşan kaza, nazikane hitabı.)

--Ola,( e... p ...)bacalar yığıldi..(Bacada oyun oynayan çocuklara, nenelerin her zamanki cümlesi.)

--Emi arkaya kamçı.( Faytonun arkasına binen bedavacı yolcuya, arkadaşlarının negatif jesti.)

--Helal, Adana'lı Celal. (Sigara paketlerine halka atanların, başarılı olduklarında işittikleri jestiyon hitabı.) Başarısız olunduğunda şöyle derlerdi : ''Olmadı bir daha..''

--Eferim de.. (5. bölük Nidai'nin, sempatik ve zararsız sloganı.)

DİPNOTLAR:

1-Yeşil İmam’ın minareye çıkıp okuduğu ezan, her taraftan duyulurdu. Ezanı dinleyince bir hüzün kaplardı insanı. Torunları; Ahmet (Degenek) , Mehpare (Mapo), Kazım, Erhan, Ertan ve oğlu Abdullah Yavuz.

2-Bu evde önce başkatip Talat Kesmen (Oğlu Cumhur)sonra da Edip Temuçin oturdu. ( Edip Temuçin; Erzurum Hasankale arasında taksi ve minibüs çalıştırdı daha sonra da Dadaş Turizm’de kaptanlık yaptı. Eşi; Yaşar Efendi’nin kızı, Nebahat abla profesyonel bir kadın terzisiydi. Çocukları Sema, Adnan, Ahmet ve Serap. Adnan bizim kuşaktan olup 5-6 sene yaz mevsiminde Erteksan’larla çadırlarda kaldı.
Necati Bayoğlu, Erzurum Taşmağazalar’a daha sonra da İstanbul Kadıköy’e yerleşti. Neriman abla 13 mart İlkokukulunda öğretmenlik yaptı. Ahmet,Türkiye aerobik dans şampiyonu oldu. Sefa benden1-2 yaş küçüktü. 1975 senesinde bir akşam vakti Kadıköy’deki evlerinin önünde konuşmuştuk.

3- Şakir Bayoğlu’nun Yüzü Nejdet'e benzerdi ve her gelişinde çocuklara cebinden bayram şekeri dağıtıp, hafif sağa sola salınıp tebessüm ederdi. Bayoğlu'ların bütün evleri, 3 basamak taş merdivenle çıkılırdı. Bir gün öğleden sonra; Adalet abla bizi davet etmişti. Kapıdan girişte salonda dikdörtgen bir masada, annem ve ben yanyana karşıda ise Adalet abla oturuyordu. Zemin; beyaz ortasında kırmızı çiçek gibi desenli beton karolarla kaplıydı. Masada gümüş; çatal, bıçak kaşık ve şeker atmak için maşa vardı. Çay tabağımdaki şeker hafif lekeliydi, ve söyleyemiyordum. Çayını iç dediklerinde, keşke şekeri görseler diyordum. En sonunda görüp değiştirdiler..

4-Hacı İbrahim Bayoğlu, artist gibiydi. Her sene mağazaya mal almaya İstanbul'a giderdi. Doğu expresinin yataklı vagonuyla dönerdi ve Bayoğlu'lar istasyonda karşılardılar. Üst dişlerinden biri altındı. Ulu camideki her kandilde, ilahi ekibindeki koroda yerini alırdı. Mağazası, Zakir Bayoğlu'nun karşısındaydı. Annesi Refia teyze annemin arkadaşı gibiydi. Sol burnunun altında et dikeni vardı. Evlerinin önünde tahtadan bir baraka vardı. Çok eğilmişti.. Yıllara ve rüzgarlara bayağı direndi...

5-Zakir ve oğlu Zekayi Bayoğlu'nun, mağazası vardı. (Kadıoğlu'nun yanında.) Zekayi abi gençlik kulübü başkanlığı da yaptı ve aşırı sosyaldi. Her bahar bir aylığına Bursa seyahati olurdu. Chevrolet taksileri vardı. Sıdıka ve İsmat abla sosyetik takılırlardı. Hacı Sıdkı Efendi, mahallenin manevi lideriydi. Her akşam kapının önünde ezan okur ve millete imam olup namaz kıldırırdı. Her perşembe akşamı Efe Hazretleri faytonla bu eve gelir ve zikir yapılırdı.

6-Burhan İşçan'ın amcazadesi Yaşar İşçan uzun yıllar Diyanet İşleri Başkanlığın'da üst düzey görevlerde bulundu. Bir ramazan günü Hasankale'ye geldiğinde, mahallenin kadınlarına vaaz verir. Vaazında derki : ''Bu ramazan günü, gıybet etmeyelim. Hem oruç tutmak hem de gıybet etmek müslümana yakışmaz.'' Kadının biri derki: ''Hocam, iftardan sonra yapsak olur mu?.''

7- Bir gün Terzi Bekir Usta, çok iyi hekat anlatan Hediye ablayla Erzurum'dan trenle gelmektedir. Bunu öğrenen Yasin Şimşek (Postanede memur, lakabı profesör) davul ve zurna ekibiyle istasyona karşılamaya gider. Trenden, evlerine kadar müzik ekibi eşlik eder.

8- Binali Oluğ, Karayazı PTT'sinde çalışmaktadır. Her hafta tahsil ettiği paraları Erzurum'a götürüp teslim etmesi gerekmektedir. Yolda paraların çalınacağını hissettiğinden, paraları desteler halinde vücuduna yapıştırıp çantaya da gazete parçalarını doldurur. Silahla yaralansa da, hızlıca parayı yerine ulaştırır. Binali'ye isteği sorulduğunda, PTT. havaalanı şubesinde çalışmak istediğini söyler..

Katkılarından dolayı; A. Yaşar Bayoğlu'na teşekkür ederim, her zaman olduğu gibi..